Avukatlık Nerede Biter? -1
(İstanbul 18.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 30 Mart 2016 tarihli duruşmasında okunmuştur.)
Sayın Başkan şurada konuşayım, öncelikle bunu giyeceğim (kucağında bulunan kırmızı renkli tişörte benzeyen üstü üzerine giydi). Hem savunmamla ilgili hem de size bununla ilgili bir şeyler anlatmak istiyorum.
Şimdi sayın başkan, değerli üyeler,
İlk heyet önünde çıkartıldığımızda henüz tutukluyduk. O vakit demiştim ki: “Sayın mahkemeye, dosya içeriği gerçekten çok berbat, dökülüyor, yani bu dosya içeriğiyle bir avukata ceza verilmez ama gerçekten istiyorsanız bize ceza vermek için bazı sebepler var.” dedim. Şimdi mesela bir tanesini göstermek için getirdim, çok önemli.
Sayın başkan, Fadik Adıyaman benim müvekkilim. Buradaki meslektaşlarımın çoğunun müvekkili, açlık grevinin 60. gününde 47 yaşında bir kadın. Kronik guatr hastası, şubat ayının başında Söke’de tutuklandı ve tek başına bir hapishanede tutuluyor, tek başına, hiç kimse ile görüştürülmeksizin. 57 gündür katı besin almıyor. Bu tecriti protesto etmek için “Beni normal, herkesin konduğu hapishaneye koyun” diyor. Tek talebi de bu, başka bir talebi de yok. Ve 15 yıldır tanırım, 15 yıldır avukatlığını yapıyorum. Hakkında kesinleşmiş hüküm de var, infazını çekiyor. Yeni tutuklaması da var. Yurt dışında oturumu da var, siyasi göçmen olarak bulunmuştu. Yeniden Türkiye’ye geldi falan… Şunu söyleyeceğim, sayın başkan; “Bu bir avukatlık yapma biçimidir. Beni bunun için cezalandırabilirsiniz. Sayın 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nin heyetine de bunu söyledim. Dedim ki; bakın, bizim müvekkillerimiz ile ilişkimiz şöyle: 15 yıldır avukatlığını yapıyorum bu kadının ve bugün hapishanede tek başına tecritte tutuluyor diye Adalet Bakanlığı’na başvurdum, Başsavcılığa başvurdum, hapishane idaresine başvurdum. Şimdi bir avukatın işi burada biter. Ailesine dersiniz ki; “Sevgili aile, Adalet Bakanlığı’na başvurdum, hapishaneye başvurdum, Başsavcılığa başvurdum; yapacak bir şey yok. Siz kendisine söyleyin, avukatlık buraya kadar.”
Ben ve burada bulunan meslektaşlarım meslek hayatımız boyunca ‘avukatlık burada bitmez’ dedik. Bu önlüğü giydim, basının karşısına çıktım. Bu önlüğü giydim, sizin karşınıza çıkıyorum. Ve meslektaşlarım hep böyle yaptılar bugüne kadar. Avukatlığı hep böyle yaptık biz; sokakta böyle yaptık, basın açıklamalarında böyle yaptık. Bu bir avukatlık tarzı, bu bir ısrar. Fadik Adıyaman ölmesin diye uğraşıyorum açlık grevinde ve bunu avukatı olarak yapıyorum. Yani kendisiyle aynı örgütteniz, bu yüzden yapıyorum değil Sayın Başkan. Şimdi bu dosyanın suçlaması bu.
Bugünlerde yeniden karşımıza çıkarılan bir başka suçlama daha var. Yıldıray Oğur yazılarını takip ediyor musunuz bilmem, sevdiğiniz bir yazar mıdır? Ben takip ediyorum sürekli bizim hakkımızda yazdığı için. Geçen hafta bu dosyadaki bazı meselelerden de söz ederek çok ilginç bir akıl yürütmesi yapmış. Bu akıl yürütmesini de size göstermek için bu önlüğü giydim. İşte akıl yürütmesi şu: Diyor ki gazeteci; ‘Polis diyor ki, ‘Bir canlı bomba arıyoruz, bir kadın arıyoruz, genç bir kadın. Bu kadın patlayacak, bu kadın silahlı eylemde bulunacak.’ Kadının adını da yazıyor polis bildirisi. Basın buna yer veriyor, kadının fotoğrafını veriyor. Arkasından bir avukat ve bu genç kadın yan yana adliyeye geliyorlar. Avukat, müvekkilini tanıştırıyor. Savcıya diyor ki: ‘Bak, bu gazetelerde manşet yaptığınız kadın. Evinde oturuyordu. Ben gazetede ismini görünce aldım, getirdim. Böyle şeyler yapmayın. Polis buna bir zarar verir, vurabilir sokakta falan görürse. İfadesini alın, niye arıyorsunuz, söyleyin bize.’ diyor.
Bunun üzerinden altı ay geçiyor. Bu kadın silahlı bir eylem yapıyor, diyelim ki kendisi de katlediliyor kolluk tarafından. Şimdi Yıldıray Oğur diyor ki: ‘Ey avukat, anladığımız kadarıyla sen örgütün üyesisin, kadın da örgütün üyesi. Sen kadına bu eylemi yapabilmesi için fırsat veren avukatsın. Sen polisin kadını erkenden vurup etkisiz hâle getirmesini engelleyen avukatsın. O yüzden, sizin durumunuzu yeniden gözden geçirmeliyiz. Sizin yaptığınız gibi bir avukatlığa izin vermemeliyiz.’ diyor. Yıldıray Oğur bunu ayarlamaya çalışıyoruz diyor.
İşte sevgili Hüseyin’i (Boğatekin) geçen hafta tutukladılar. Hüseyin ile ilgili suçlama şu: ‘Balıkesir’de bir kadının avukatıydın, sen tahliye ettin. Bu kadın Ankara’da patladı. Demek ki Hüseyin, sen bu patlamadan sorumlusun.’ Şimdi aynı Hüseyin’in kadının avukatı olmamasını, bunun yalan, düzmece olmasını bir kenara bırakıyorum; -böyle bir adet var, yalan söylemekten utanmayan bir basın- geçmiş artık o günler diyelim. Ama savcılık vardı bu dosya hazırlanırken.
Peki, Sayın Başkan, şunu sizden saklarsam, saklarsak hem aklınıza hakaret etmiş oluruz hem ayıp yani. Bu dosyadakiler yalan! Biz bir silahlı örgütün illegal üyeleri değiliz ama avukatlığı da böyle yapıyoruz. Böyle yaptık bugüne kadar. 21. senem bitiyor benim, 21 yıldır böyle yapıyorum bu avukatlığı. Bundan dolayı ceza verecekseniz muhakkak verip yazmalısınız da, bu avukatlık değil demelisiniz. Ben avukatlık olduğuna inanıyorum. 21 yıldır yapıyorum, 3 bin üyesi olan bir avukat örgütünün de genel başkanıyım ve uluslararası bir örgütün yönetim kurulu üyesiyim.
Sayın başkan, Yıldıray Oğur’un yazısının bir yeni fezlekeden alıntı olduğunu ben görebiliyorum mesleki alışkanlığım nedeniyle. Okursanız siz de fark edeceksiniz. Bir polis fezlekesi. Bir istihbaratçının desteğiyle, bir gazeteci oturmuş hakkımızda bir haber pişiriyor. Bir hafta sonra bir kolluk operasyonuna maruz bırakıldığımızda diyecekler ki: ‘Aa evet, bunlar hakkında gazetede haberler çıkıyordu değil mi?’ Çok eski bir yöntem, çok ucuz ama biz görebiliyoruz. Peki, önemli değil.
Başka suçtan tutuklu olarak da buraya gelip memnuniyetle bunları söyleriz. Yine aynı iş, aynı avukatlık, aynı suçlama.
Şimdi, dosyanın geldiği durum ile ilgili benim bir talebim var. Avukatlarımız çok güzel ifade ettiler meseleyi ama ben onların ifadesinin sanıklar yönünden de nasıl göründüğünü size söylemek isterim. Şimdi ne yapacağız bu dosyada? Ne yapalım? Şöyle bir iş var; benim gördüğüm iki ana yol var. Ben her ikisine de sanık olarak razıyım. Sayın mahkeme bunlardan birisini tercih ettiğinde, sayın savcılık mütalaa yoluyla bunlardan birisine yönlendirdiğinde ben geri durmam, hiçbir meslektaşımın da geri duracağına inanmıyorum.
Yollardan birincisi şudur: Bu dosya çok ciddi iddialar barındırıyor. Kapsamlı, titiz bir analiz yapalım. Şimdi artık sorgular tamamlanmış sayılır. Meslektaşlarımın sorgu olarak söyleyeceği özel bir şey kalmadı. Yakalamalı sanık dışında mahkeme huzuruna çıkmamış olan sanık yok. Kendilerine sorguları sorulmamış olan sanık yok. Hepsi de “Bu aşamada bir şey söylemeyeceğiz. Devam etsin, ileriki aşamada uygun görürsek söyleriz.” dediler. Dolayısıyla aslında muhakeme usulü açısından bir aşamayı tamamladık. Sorguları tamamlamış olduk. İsteyen herkese sorgu verme fırsatı Sayın Mahkeme tarafından verildi. Onlar “Gerek gördüğümüzde söyleyeceğiz, şimdi söyleyeceğimiz hiçbir şey yok” dediler.
Şimdi delil değerlendirmesi aşamasına geçiyor isek eğer, çok değerli avukatlarım ifade ettiler, uzun bir celseye ihtiyaç var bir analiz yapacaksak ama zorluklar var sayın başkan. Sanıklar açısından tarif edeceğim zorlukları -avukatlar açısından olan kısmını- meslektaşlarım zaten anlatacaklardır.
(Devam edecek…)