TUTUKLULUĞA DAİR…-2
[İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 1 Haziran 2022 tarihlerinde okunmuştur.]
… Ben çok tutuklama çalıştım. 70 yıla uzanan bir tutuklamada reform külliyatımız var. Dört döneme ayrılır, çok önemli. Birinci döneminde ben çocuktum veya öğrenciydim. İkinci, üçüncü ve dördüncü dönemlerinde bizzat hazır bulundum. Ordinaryus Profesör Doktor Sulhi Dönmezer komisyonlarında; Ardından Türk tipi Adem ve İzzet Beyler’in, Doktor Sözüer ve Doktor Özgenç’in komisyonlarında, sonrasında parlamento karma komisyonunda çalıştım. Türkiye Barolar Birliği adına, Ankara Barosu adına, Çağdaş Hukukçular Derneği adına raportörlük yaptım. Komisyon çağrıcısı olarak hazır bulundum veya komisyon üyesi olarak hazır bulundum. Benim hayatım tutuklama çalışarak geçti. Susuyorsam bir bildiğim olduğu için susuyorum. Bilmediğim ya da tutuklanmaktan memnun olduğum için susmuyorum ve bu tartışmaların tamamının içerisindeydim.
Nasıl yapılıyordu biliyor musunuz bunlar? Milletvekilleri ve siyasi parti katılımcıları oluyor biliyorsunuz. Yargıtay’ı temsilen o dönem 6. Ceza Dairesi Başkanı katılırdı, Keskin Bey. Adalet Bakanlığı’nı temsilen Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanı -rahmetli oldu- katılırdı. İçişleri Bakanlığı’nI adet olarak polis bürokrasisi temsil eder. Onlar Emniyet Genel müdür Yardımcısı gönderirlerdi ve hem alt komisyonda hem parlamento komisyonunda bu işleri konuşurduk. O yasaların gerekçeleri böyle yazıldı.
300 sayfadan fazla rapor yazdım. Öneride bulundum temsil ettiğim kurumlar adına ve tartışma yaptım. Bu tutuk böyle olmaz diye. Ne konuştuk? Katalog konuştuk, birazdan söz edeceğim. Tutukta süre sınırı konuştuk. Alternatif tedbirler meselesi ilk defa yasaya girecekti. Artık 2004’teyiz, 2004’ü anlatıyorum. Kaçma şüphesi karinesi değiştiriliyordu katalogla birlikte. Bunu konuştuk. Proaktif tutuklama konuştuk. Hükümle birlikte tutukluluğun devamını konuştuk. Bunların hepsi de o komisyon tartışmalarında var.
Ama iki önemli şey söylemek istiyorum, bizim durumumuzla ilgili iki önemli şey. Birisi şu: Çok açıkça ön taslakta vardı, slioji Alman ekolündendi. Proaktif tutuklama getirelim yasaya dediler. Alman hukukunda var. Proaktif tutuklama şu demektir; henüz suç işlememiş bir kişinin bir suç işlemesini engellemek. Mütemadi bir suç işliyorsa suça devam etmesini engellemek, mükerrerse suçu tekrar etmesini engellemek, Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi ise artık avukatlık yapmasını engellemek, Halkın Hukuk Bürosu avukatı ise artık avukatlık yaptırmamak… Bunların adı var Sayın Başkan. Bunları böyle gizli kapaklı yapmanıza gerek yok. Buna proaktif tutuklama deniyor. Alman kanununda serbest. Alman hakim bu gerekçeyi yazabilir gayet rahat. Selçuk Kozağaçlı’yı tutmak zorundayım; çünkü çıkar çıkmaz adam şu, şu, şu davalara gidecek, ortalığı karıştıracak; hükümet zarar görüyor, suç bunlar; biz istemiyoruz, tutuklu tutacağız diyebilir. Siz diyemezsiniz! Oy birliğiyle reddedildi ve proaktif tutuklama çıkartıldı maddeden. Fakat proaktif tutuklama yapmış durumdasınız. Bizi, yaptığımız bir şey için tutuklu tutmuyorsunuz. Yapmamızdan korktuğunuz bir şey için tutuklu tutuyorsunuz. Kapasitemizi sınırlamak için tutuklu tutuyorsunuz. Avukatlık yapmayalım diye tutuklu tutuyorsunuz ve 2004’te ben o komisyondaydım. Bu madde kabul edilmedi. Bunu bilin istiyorum.
Şimdi bir başka mesele, ondan da birazdan söyleyeceğim. Ama dediler ki, ya hükmün infazını temin için tutuklama koyalım. Nasıl yani? Dediler ki; müebbet hapis cezası veriyoruz, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası veriyoruz, -idam cezası da vardı o zaman- idam cezası veriyoruz; fakat tutukluluğun devamını öngörecek bir yasal dayanak yok. Sayın Başkan, çok çarpıcı bir şeyden söz ediyorum. Bizim hakkımızda hüküm vermiş olsanız, hükümle birlikte tutukluluğun devam etmesini sağlayacak bir yasa maddesine sahip değil Türk Ceza Kanunu Mevzuatı. Tutuklamanın sebepleri belli, tahdidi sayılmış. Hükmün infazını temin etmek diye bir tutuklama sebebi yok. Bana vereceğinizi artık anladığım cezayı ‘illa ki de ben yatırayım, Selçuk bu arada kaçamasın diye beni tutuklu tutmaya devam edebileceğiniz bir yasa hükmü yok yasada. Koyalım dediler, polis bürokratları dedi ki -yazılıdır hatta önerilerde- müebbet ve ağırlaştırılmış müebbet cezalarında, idam cezalarında hükümle birlikte tutukluluğun devam etmesine cevaz verecek bir madde koyalım. Koyulur koyulmaz çok kavgası yapıldı, reddedildi. Denildi ki, tutukluluk sebeplerini bu şekilde genişletemeyiz, hükmün infazı diye bir tutukluluk sebebi olmaz. Fakat ne oldu, başka bir şeyden söz edeceğim. Bir Anayasa maddesi orada bir imkan yarattı. Bu arada diyeceksiniz ki, hiç gördünüz mü? Ayten Öztürk diye bir müvekkilim var Sayın Başkan. Yıllarca avukatlığını yaptım -şu andaki avukatı da burada- müebbet hapis cezası alıp tahliye oldu. Mahkeme heyeti kendisine müebbet hapis cezası verdi bundan 20 sene önce açılmış bir davayla ilgili. Düzmece bir dava, düzmece bir karar; fakat Ayten Öztürk 6 ay tutulduğu yasa dışı polis ve kontrgerilla elinde o kadar ağır işkence görmüştü, o kadar önemli gündem olmuştu ve Ayten’in durumu o kadar açığa çıkmıştı ki müebbet hapis cezası veren mahkeme başkanının tutukluluğun devam kararı vermeye içi el vermedi; çünkü Ayten’i dinledi. Ayten kendisinin yakalanışından o hakimin önüne getirilmesine kadar geçen 8 ayda başına gelenleri anlattı hakime, bütün ayrıntısıyla. Bütün salon da dinledi, basın da dinledi. Müebbet hapis kararını mecburen veren -artık ona yapacak bir şey yok, cezaları mecburen veriyorsunuz, onu anladık- hakimin tutukluluğun devam kararı vermeye gönlü el vermedi. Müebbet yiyip tahliye olmuş müvekkilim var, bir tane de değil, 15 tane müvekkilim var. Zaten hükmü kurduysan artık neyin şüphesi, delil mi karartacağım, ne yapacağım, hüküm kurmuşsun!
Peki, kaçma şüphesi diye bir şey yok mu, var yasada yazıyor falan diyebilirsiniz. O şu: Yargılamadan kaçma şüphesi, Sayın Başkan. O maddenin gerekçesine -çok rica ediyorum Sayın Heyet Üyeleri- bir bakın efendim. Kaçma şüphesi ne demek? Yargılamadan kaçmaya çalışanı tutuklayacaksınız, delil karartmaya çalışanı tutuklayacaksınız, tanık etkilemeye çalışanı tutuklayacaksınız. Kim yargılamadan kaçmış bugüne kadar? Sorgusu tamamlanmış, bütün işlemlerde hazır bulunmuşuz, on senedir her duruşmasına katılıyoruz. Neyin kaçma şüphesinden tutuklayacaksınız bizi?
Biz kaçma şüphesinden tutuklamıyoruz, katalogdan tutukluyoruz!
Konuşalım katalog, çok konuştuk katalogu da. Bir buçuk senemiz komisyonlarda katalog konuşarak geçti. Şimdi bizimle hiçbir ilgisi yok, infazı temin amacıyla tutuklama yapamazsınız. Bakın, bu kavram bütün Türk mevzuatında bir tek kez geçiyor, Sayın Başkan. Size o geçtiği yeri okumak istiyorum -çok sıra dışı çünkü- bunu bilelim istiyorum, siz de bilin istiyorum. Anayasa’nın 19. Maddesinde şöyle çok güzel bir kavram geçiyor. Anayasa’mızın 19. Maddesi, temel hak ve özgürlükleri düzenliyor biliyorsunuz. Diyor ki: “Herkesin serbest bırakılmayı isteme hakkı vardır.” diyor, benim de var. Serbest bırakılma; ilgilinin yargılama süresince duruşmasında hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için güvence altına alınabilir diyor. Hükmün uygulanmasını güvence altına almak bir tutuklama nedeni değildir, serbest bırakılmayı adli kontrole bağlama nedeni olabilir diyor Anayasa’nın 19. maddesi. Zannetmeyin ki bunlar gelişigüzel yazılıyor. Bunlar için saatlerce emek veriliyor komisyonlarda, akademilerde, doktrinde…
Ben bu hükmün infazını temin için sizi tutuklu tutacağım denmez. Diyemezsiniz hukuksal olarak ama diyorsunuz, yapacak bir şey yok. Daha doğrusu hukuksal olarak ona gücümüz yetmiyor.
Hükümözlü diye bir saçmalık icat edildi, onu hiç açmıyorum. Hükümözlü görünüyorum hâlâ, -bence temyiz kudreti yok- Akın Gürlek ve heyeti tarafından yalan yanlış bir kağıt yazıldı diye hâlâ hapishane evrakında hükümözlü görünüyorum. Ne demek, kanunda bir karşılığı mı var? Yok. Tanımı mı var bir yerde? Yok. Nasıl hak sınırlamalarına tâbiymişim biliyor musunuz hükümözlü olduğum için?
Akıl durdurucu, deli işi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne cevap verirken kullanılmış bir kavram hükümözlü. Bir sürü akılsızın mevzuyu kavrayamaması nedeniyle şu anda sanki yasal bir düzenlemeymiş gibi hapishanede bana “sen hükümözlüsün” diyorlar. Nerede yazıyor bu hükümözlü diyorum, biz bilmeyiz diyorlar. Biz bilmeyiz, paşam bilir, yazıyı gönderen bilir! Bu hâlimiz bu yani, tutuklama bu. “Sen tutuklu değilsin, hükümözlüsün” diyen bir hapishane müdürünün elinde yatmak ister miydiniz?
Peki, bu adamcağız hukuk okumamış ki, ben buna şöyle diyeyim: “Be hey adam, benim hükmümü Yargıtay bozdu, bütün hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ortadan kalktı o hüküm. Ben İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tutuklusuyum. Senin hükümözlü dediğin acaba nedir?” Kıdemli de bir hapishane müdürü, kötü bir şey söylemeyeyim -kulağını çınlattık Ali Bey’in- ama bunu kavrayacak durumda değil. Bunu kavrayacak durumda olması gereken sizsiniz, siz de istemiyorsunuz kavramayı.
Sayın Başkan, katalog meselesinden söz etmek istiyorum. Mecburuz söz etmeye, çünkü bizi sadece katalogdan tutuyorsunuz, biliyorsunuz. CMK’nın 100. maddesi, 5271 sayılı Kanun’un en çok kavga edilen maddeydi. 20 gün sürdü bunun müzakeresi alt komisyonda, komisyonda da üç gün müzakere sürdü. Katalogu bir tutuklama sebebi varsaymak tutukluluğu artırır mı, azaltır mı, komisyonun o dönemdeki derdi buydu. Selçuk ne bilsin başına bunun geleceğini, Selçuk o zaman avukat, komisyon raportörü. Selçuk’un da derdi bu: Acaba tutuklama artırır mı, azaltır mı haksız tutuklamayı katalog?
Çok tane tane Türkiye Barolar Birliği, Çağdaş Hukukçular Derneği ve Ankara Barosu ortak görüş birliğiyle -ikisini de ben temsil ettim komisyonda- dedik ki; “Katalog yapmayın. Katalog tutuklamayı artırır, azaltmaz. Katalog suç haksız tutuklamayı artırır. Maddeye başka bir düzenleme yapalım.” Allah selamet versin, hem Yargıtay 6. Ceza Dairesi Başkanı Keskin Bey, hem Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanı dediler ki; “Siz çok gençsiniz. Biz yıllarca ceza hakimliği yaptık. Siz bilmiyorsunuz ceza hakimliğinin zorluğunu. Katalog olsa hakim çok rahat eder. Katalogda olmayan suçlarda gerekli gereksiz tutuklama yapmaz, katalogda bile inisiyatif veriyoruz. Katalogda var diye tutuklama kimseyi, tutuklama nedeni varsa tutukla diye yazdık. Herhalde bu hakim değil mi, bu kadarını okuyordur.” Yargıtay 6. Ceza Dairesi Başkanına -hoş da bir adamdı- ben de dedim ki; “Yapmayın, bunu yaparsanız tutuklama artar.” Ne kadar arttı biliyor musunuz, Sayın Başkan? On katı. Geçtiğimiz 15 yılda maddeli tutuklamadan kataloglu tutuklamaya geçtik, on katı arttı tutuklama. Kim haklıymış? Ben haklıymışım. Kim zarar gördü? Yine ben zarar gördüm. Bir faydası da yokmuş, bunları biliyor olmanın, söylüyor olmanın bir faydası yokmuş.
İddiaya girmiştim ikisiyle de; birisi emekli oldu, birisi rahmetli oldu. Ben o yemeği de yiyemedim. Dediler ki; “10 yıl sonra konuşalım, tutuklama azalmışsa sen bizi yemeğe götür, çoğalmışsa biz seni yemeğe götürelim.” Ben çıkana kadar, öbürü de -Allah gecinden versin- gider, yaşları vardı. Bizim yemek gitti ama iddiayı ben kazandım. On kata çıkardınız tutuklamayı. 50 milyon nüfusta 80 bin tutuklu vardı, 80 milyon nüfusta 400 bin tutuklu ve hükümlüye geldik.
Çok açık söylüyorum, katalogu tek başına kaçma sebebi olarak öyle gösteriyorsunuz. Sizin ara kararlarınızı okuyorum. Maddede öyle değil, madde tutuklama sebebi say diyor katalogu. Siz doğrudan kaçma sebebi olarak görüyorsunuz. Katalogda varsa kaçma şüphesi demektir diyorsunuz. O da yanlış ama önemli değil, öyle diyorsunuz. Bu tip karineler, bunlara karine denir, -katalogdan önce de 7 yıldı biliyorsunuz o süre- “7 yılı geçen ağır hapis cezası yedirmek üzere olduğun adam kaçabilir, dikkat et” diye uyarıyordu seni yasa eskiden.
Diyorsan ki; “7 yılın üstünde bir hapis cezası vereceğim, duruşmayı bırakıp kaçma ihtimali var, davayı bırakıp kaçma ihtimali var” diye tutukla diyordu eski madde. Onun yerine şanlı, şatafatlı katalog getirdiniz ve 10 kat tutuklamayı artırmaktan başka hiçbir işe yaramadığı gibi, şu anda artık tutuklama sebebi de gösteremiyorsunuz, sadece katalog gösteriyorsunuz. Bunlar ağır ihlal, bu ihlaller gelecek. Bizim ömürlerimiz geçiyor, bu ihlaller geldiğinde işte biraz para verirler, biraz itibar, iltifat, biraz da hakkınızda kötü konuşmamıza izin verirler. “Hak etmiş artık adamlar, bu kadar yatmış, kötü konuşabilirler hakimler hakkında” derler. O kadar ödülümüz yani ama yatılıyor mu, yatılıyor, yatıyoruz.
Şimdi, Sayın Başkan, mutlaka gerekçe gösterilir. Adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukuki ve fiili nedenlere yer verilir. Espri yapar gibi hissediyorum ben de okurken. Yirmi altıncı seneme başladım meslekte. Birisini istisna kılayım; Soma yargılamasının ilk dönem yargıcını ayırıyorum. Çok ayrıntılı, isabetli tutuklama ve salıverme kararları yazardı. Bir buçuk sayfa gerekçe yazardı tek bir tutuklama kararına ve her celse değiştirirdi. Yerine getirilenleri çıkarırdı, yeni bir durum varsa onu yazardı. Öyle verilir tutukluluğa gerekçe veya salıvermeye gerekçe. Fakat onu saymazsam eğer, meslek hayatım boyunca şunu yapabileni hiç görmedim: Kuvvetli suç şüphesini bize anlat, tutuklama nedenlerinin varlığını anlat, tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu, hâlâ ölçülü olduğunu -yirmi beşinci senede, on sekizinci senede, onuncu senede, yedinci senede hâlâ ölçülü olduğunu- anlat, adli kontrolün neden yetersiz kaldığını anlat; canımı ye, tutukla diyor kanun. Bunları anlatabiliyorsan tutukla diyor. Bir tane mi olmaz yani, ben mi eksik gördüm? Tesadüfen bir tek yargıç mı yazamaz bu dördünü alt alta, görmedim ben bugüne kadar.
Katalog sizi sadece tutuklama nedenlerinin varlığı konusunda rahatlatır, -(b)¹ bendi konusunda- diğer hiçbir yükümlülüğünüz ortadan kalkmaz. Sadece tutuklama nedeni diye onu gösterebilirsiniz; katalogun tek kaldıracağı iş o.
Bunlar karinedir, Sayın Başkan. Gerçeğin ya da olgunun olduğu yerde karine çalışmaz. Sadece bu konuda özel Anayasa Mahkemesi kararı var, İçtihadı Birleştirme Kararı da bu konuyla ilgili. Karineye dayanan tutukluluk olguyla çürütüldüğünde karine işlemez. Bu karineler, tutukluluğun ilk evrelerinde, önünüzde bir veri olmadığı için işler.
Sayın Mustafa Bağarkası benim hakkımda tutukluluğun devamı kararı verdiğinde neden sinirlenmedim, neden sitem etmedim? Çünkü diyor ki: “Selçuk, senin hakkındaki en önemli delilini ikmal edemedim daha. Bunu bir ikmal edeyim müsaade et, tutukluluk durumunu sonra konuşalım” diyor. İtiraz bile etmedim.
Fakat eğer 10 yıl sonra siz beni Adli Tıp kararı bekliyorum diye tutuklu tutmaya devam edecekseniz, meslektaşlarımın sitemi haklı.
Biraz tutukluluk konusunda konuşmak gerekti.
(¹) 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100/2-b bendi:
…
- b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
- Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
- Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa (tutuklama nedeni var sayılabilir).