Kesrin Sadeleştirilmesi: Adalet-3
[İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 7-11 Kasım 2022 tarihlerinde okunmuştur.]
Şimdi beni asıl ilgilendiren okumayı yapabilirim; bu aslında bir yandan da “ömrümün neşesi”, “başımın tacı” Laura’ya yazılmış bir aşk şiiridir ve en çok da onun kaybının bir tesellisi olamayacağı anlamında:
“Bilgelerine de sorabilirdin,
anda elinden kaçırdığını
veremez sana hiçbir ebediyet”
diye sonlanır. Özellikle feragat bilinçli bir tercihse ve “zamanında” yapılması gerekiyorsa;
“Dünya Mahkemesi olarak Dünya Tarihi; ilk olarak ve her şeyden önce, her durumun aynı karar baskısı altında olduğu ifadesini içerir…”(1)
Aynı fikirdeyim.
Yıllarca “gün gelir…” diyen müvekkillerime, o günün bugün, o hesabın bu hesap olduğunu anlatmaya gayret ettim. Hiç ertelemeksizin, her anı karar baskısı altında olan ne ilahiyat ne tarih ne hukuktur: Sadece politika bugün burada eylememizi; kurmamızı ve yıkmamızı, böylece adaletin bundan başka hiçbir yerde ve zamanda olmadığını öğretir. “Payı olmayan” payını almak, kesiri sadeleştirerek eşitlemeyi mümkün kılmak üzere harekete geçtiği an -ki bu her zaman sadece “şimdi” mümkündür- adalet elimizde ışıldamaya başlar.
Ben buna devrimcilik diyorum; elbette başka isimler veren de olacaktır. Adaletten tam olarak bunu anlıyorum.
2013’te sözü bağladığımız yere geldik. Bir mahkeme karşısına zorla dikilmiş devrimcilerin
söylemesi adet olduğu üzere; “Esas biz sizin hakkınızda hüküm kuruyoruz” mu denmeli?
Hayır.
O türden bir hükümle işimiz yok. Kastedilen siyasal değil de -sizin kuracağınız türden- hukuksal bir hükümse başından şaibeli sayılır. Size, savunma avukatının “hüküm okumaya” soyunduğu eğlenceli bir örnek hatırlatayım:
“Transportation for life” was the sentence it gave
“And then to be fined forty pound”(2)
(Önce müebbet sürgün, dönünce kırk sterlin
Ağır para cezası idi uygun görülen…)
Köpan (Snark), savunma avukatı olmasına rağmen karar veriyor ve hükmü okuyor;
“…alkışlıyordu jüri oysa yargıç
korkuyor/Geçerli olmayacak karar usul yönünden”
Cezanın zaten birkaç yıl önce ölmüş domuza bir etkisi bulunmayacağının zindancı tarafından duyurulmasıyla sahne kapanır. İktidarın “ölmüş eşek” hakkında hükme ihtiyacı yok, talan kokusu ve yönetememe kıpırtısızlığı zaten müteveffanın durumunu gösteriyor, ihtiyaç kuyruğundan tutup sahneni dışına taşımak. Lenin, “Yurttaşların ayaklarıyla oy vermeleri seçimlerde oy vermelerinden daha etkili olabilir” dediği gibi, ihtiyacımız seçim değil devrimdir. Bu dünyada Adalet yok ve yeni bir dünyaya miras kalacak olanın hukuk olmamasını umuyorum. “Eski toplumun bilimsel mirasının bir parçası” olarak burjuva normatif hukuk teorisi bir başka dünyanın inşası için işe yarar mı? Sanmıyorum. Bu türden araçsalcı bir pozitivizm bana yabancı. Gelecekle ilgili kehanette mi bulunuyorum?
Hayır.
İnsan ilerlemesinin -Marx’ın tarifiyle “kafataslarından ab-ı hayat içen bu iğrenç pagan putunun- eğer kapitalizm ekolojik açıdan dünyayı yaşanmaz bir hale getirmeden durdurulmasını başarırsak, tarihin sınıfsız topluma uzanacağına inanıyorum. Size gelecekte bir şeyin “olacağını” veya “olmayacağını” söylerken, tarihin bir amacı olduğuna ya da “dünyanın mahkemesi” olduğuna inandığımı değil; neyi isteğimi, neyi istemediğimi ve bunların gerçekleşmesi ve engellenmesi için neler yapabileceğimi, neyi göze alıp hangi bedelleri üstlendiğimi kişisel olarak söylemiş oluyorum.
“Niteliği itibarıyla sınıf tahakkümünün baskı aygıtı olan veya kapitalist mülkiyet ilişkilerinin çerçevesini oluşturan hukuk tedricen sönümlenecek ve yerini burjuva hak fikriyle bozulmamış idari önlemlere terk edecektir…”
Ben devrimci avukatım. Bu mesleği uzun yıllar heyecan duyarak yaptım; başarılı olduğuma inanıyorum. Aynı zamanda, Hukuk’un adaletini elde etme gayretinden daha heyecan verici olan tek şey, hukukun kendisinden kurtulma ihtimalimizdir. Onu da başarabileceğimize inanıyorum.
Biz kazanacağız.
(1) Kosselleck, s.216
(2) Lewis Carrol, “KÖPAN AVI”, çev. Barış Pirhasan, İthakiYayınları, 1. Baskı 2021, s.86-87