Vinyet

Kağıttan Kaplan

“Siyasal İslâm” kalıbı teorik bir işinize yarıyor mu? Bende sorunlu çalışıyor.

Mefhumu muhalifinden, gündelik kullanımda dinin hukukla, siyasetle, hatta ahlâkla ayrılarak bireysel iman veya toplumsal gelenek kategorisinde incelenebileceğini savunan çağdaş analitik yeteneğe dayanıldığını anlıyoruz. Sadece iki yüz elli yıl önce hiçbir anlam ifade etmezdi. Oysa bugün, yadırganmadığı gibi gayet sentetik bazı siyasal tercihleri de maskeleyebildiği görülüyor.

Haksızlık etmemek için “dil oyunundan” uzak duralım: Normalde bir meselerin siyasal olduğunu söylemek, eti ve kemiğiyle siyasetten meydana geldiğini değil siyasetin kavramlarıyla incelenmeye elverişliliğini söylemekten ibarettir. Ancak yöntemsel hak bilirliğimiz maskeleri indirmez. Her din -her çağda- siyasaldır ve “İslâm’da Siyaset ” çalışmakla “Siyasal İslâm” hakkında konuşmak arasındaki fark bu kabulle ortaya çıkar.

Siyasal hasım inşasından söz ediyorum.

Bizim ülkemizde dini, yani üzerine yeniden yazılması niyetiyle defalarca kazınmış bu kutsal parşömeni farklı tarzlarda katlayarak en az üç egzotik kağıttan kaplan yapılmıştır.

Üç farklı siyasal hasım değil üç farklı toplumsal tahkimat yöntemi denebilir. Cumhuriyetçi, Liberal ve Halkçı siyasal origamiler her ne kadar palimpsesti kendi meşreplerine uygun katlasalar da düşman ortak adlandırılır: Siyasal İslâm.

Cumhuriyetçi versiyon -belki jakoben denmeli- bizde laiklik başlığı altında konuşulması adetse de esasen merkezi ulus devletin eğitim, vergi ve yargı yoluyla şekillendirdiği bir devlet dini inşa etmesine dayanır. Bu bakış açısıyla “Gerçek Din” yasaldır. Kaplan yasadışıdır.

Liberal versiyon, şeriattan arındırılarak bireysel iman formunda “butikleştirilmiş” dinin sivil topluma girişimci katılımı yeniden üretmesini umar. “Gerçek Din” Tanrı ile birey arasındadır ve toplum yaşamına çoğulcu tolerans olanak yansıtılır. Kaplan otoriter/totaliter kötülüktür.

Halkçı versiyon -belki sosyal demokrat denmeli- büyük kitlelerin düşük yoğunluklu geleneksel müslümanlığını dayanak noktası yaparak, dini söylemli tahakküm pratikleri karşısında “Halk İslâmı” adını verdiği bir siyasal kaldıraç yaratmayı hedefler. Bu bakıştan “Gerçek Din” halkın kendiliğinden yaşattığı -veya seküler uyumu nedeniyle kültürel destek görmüş- geleneklerdir. Kaplan muhtemelen Arap veya Acem fakat her halükârda dışarılıklıdır.

Geçişli ara pozisyonlar mümkün ve kaplan kafesi tasarımları muhtelif de olsa ortak düşman değişmez: “Siyasal İslâm”

İşte bende sorunlu çalışan yere geldik: Modellerin tamamı “Gerçek Din” kavramı etrafında siyasal alanı ıslah niyeti içerirler. Başka bir deyişle, başına yamanmış saptıran gösterge rolündeki “siyasal” sıfatının görevi bizi aslında dinden konuştuğumuza ikna etmektir. Oysa gösterilen, avlanamıyorsa evcilleştirilmesi, diş ve tırnakları sökülmesi gereken gerçek kaplan din değil radikal siyasettir. Bu hile doğru ışık altında fark edildiğinde, sosyalistlere din konusunda tavsiyede bulunma modası hak ettiği şekilde değerlendirilebilir. Söylenen yaklaşık olarak şudur: “Dine dair materyalist tutumunuz halkı anlamanıza, kitleselleşmenize mani oluyor. Gerçek dinin kimseye zararı yok; halkın antipatisini toplamak yerine siz de bizim gibi dine bakış açınızı uyarlayın…”

Neyse ki hileyi sezmiştik. Devletin eğitim, hukuk ve diyanetle evcilleştirdiği, bireysel butik tasarımlarla inceltilmiş, halkın gelenekte yaşattığı varsayılan bu “Gerçek Din(ler)” üretim ve mübadele düzeni açısından tehlike barındırmaz, rejimi pekiştirir, işçi/tüketiciyi manevi açıdan “sağaltır”. Böylece duygusal durumu dinginleştirilmiş seçmen müslüman mahallesinde salyangoz satmamanızı ödüllendirerek size oy verir.

Eh, denebilir ki oy kullanmak da siyasettir ama “siyasal” tehlike barındırmaz. Bu sığlığı basitçe reddedip görmezden gelmek mümkündür. Fakat o zaman tüm hayvan terbiyesi yöntemlerinin çuvalladığı tarihsel momenti inceleyemeyiz: Gerçek kaplanın sıçrayışı!

Din üzerinden siyasal alanın ıslahı projesinin dramatik hatası, zaten ümmet icması temelinde önemli bir uyumlandırma tekniğine sahip İslâm’ın mükerrer işleme tâbi tutulmasıdır.

Kağıttan kaplan korkutmacasıyla seyreltilmeye çalışılmış dini doku işlev kaybına uğrar. Oysa köktenci uyumsuz sizden önce ümmetin sorunuydu ve üzerinde zaten çalışılmıştı.

Tirmizî’ye göre sahih “Allah bu ümmeti dalâlette birleştirmez. Allah’ın eli cemaatin üzerinedir…” hadisi dikkat çekici bir uyarıyla biter: “… cemaatten ayrılan ateşe ayrılmış olur.”

Origamide “Siyasal İslâm”ın devleti ele geçirmek istediği varsayıldığından tahkimat yanlış yere, ümmete yapılmıştır. Oysa Farabi’nin antik Yunan etkisinde tahayyül ettiği “Erdemli Kent” dışında İslâm siyaset felsefesinde ideal düzen/devlet öngörülmez. Devletin tüzel kişiliği yoktur ve dinamik başka yerdedir. İster sünni hilâfetinin biat-seçimi, ister şîa imametinin ehl-i beyt aristokrasisi denensin tek kullanışlı ölçü ümmetin ortalamasıdır.

İbn-i Mace’ye göre sahih bir diğer hadis nihai karar evrenini çerçeveler: “… öyleyse bir konuda ihtilaf olduğunu gördüğünüzde sevad-ı azama (büyük çoğunluğa) tâbi olun.”

Ümmet bireysel takvaya, dünyadan el etek çekmeye, zühde, nafile ibadete, hemen burada yanmaya prim vermeyen işlek bir toplumsal uyum modelidir. O rıza gösterdiği sürece -ebedi ateş tehlikesine rağmen- faizin ve zinanın ticaret ve şehvetle dengesi devleti gereksinmez.  Herkes gibi/kadar davranmanız yeterlidir.

Kitap’ın yasakladığı her şeyin, hicri birinci yüzyıldan bu yana tüm İslâm toplumlarında yaygın olarak -mümkün ve gerekli düzeyde – sürüp gitmesinin temeli bu ümmet icması güveninde yatar.

Yani İslâm dini, sizin sulandırılmış projelerinizden güçlü ve gerçek anlamda konformist kıvamı zaten tutturmuştur. Radikal siyaset korkusuyla aşırı seyrelterek işlevine hasar verdiğinizde tehlikeyi azaltmaz arttırırsınız.

Daha fazla din isteyen, her çağda daha fazla ekmek, güvenlik, adalet istiyordur; gerekirse bunlar için ölümüne savaşır. Babaîlerden, Kalenderilerden bu yana mesele dinsel değil siyasaldır. Bugün de İzzettin el Kassam Tugayları’nı Taliban’dan; Taliban’ı Işid’den ayıran çizgiler varsa, katlanmış kutsal kitap origamilerinde değil siyasal alanda aranmalıdır.

Luther ayaklanmanın şiddeti karşısında: “Ayaklanan köylüler değil Tanrıydı!” demekten kendisini alıkoyamamıştı.

Güzel ifade.

Ancak ayaklanan ve daha sonra bizzat Luther tarafından katline fetva verilen basitçe köylülerdi; ekmek, toprak ve adalet için ayaklanmışlardı. Gerçek siyasi ilahiyat budur. Sosyalistin zühdden değil icmadan korkması gerekir.

Meseleyi din üzerinden tartışmanın yahut diyelim ki egzotik kağıttan kaplan renklerinin bana da ilginç geldiği oluyor. Sonra sıkılıyorum.

Kulağım ormandan gelen kükreyişte.

Sizde durum redir?