Savunma

Kutsal İnek

[İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 24-25-26 Aralık 2013 tarihlerinde okunmuştur.]

Hukuk Devleti’ni kutsal ineğimiz ilân etmeden önce, etraflıca bir değerlendirmeye ihtiyaç var. Aslında bu haksız bir benzetme oldu: Hindular acıkınca ineklerini yemez. Dinî bir benzetmeye gerçekten ihtiyaç duyuyorsak, sizinki daha çok Mekkeli Müşriklerin helvadan put yapmasına benziyor. Çünkü ihtiyaç duyduğunuzda, ne kadar putlaştırmış olursanız olun, ‘kutsalınızı’ yiyorsunuz.

Bu öğretici meselin, elbette bilerek, zarifçe göz ardı ettiği şey; putun hammaddesi olarak helvanın seçilmesinin aslında işin daha başından gayet müstehcen olduğudur. Bir diğer söyleyişle ‘acıkınca onu yemek’ fikri, zaten putun helvadan yapılması tercihine içkindir. Tıpkı kurallarını yiyip yok sayarak onları aslında var eden bütün istisnalarıyla, Hukuk Devleti’niz gibi.

Schmitt’in Siyasî İlahiyat’ta altını çizdiği; “kuralı araştırmak isteyen öncelikle gerçek bir istisna aramalıdır” uyarısı hafife alınmamalıdır. İstisna normal durumdan daha ilginçtir. “Normal olan hiçbir şeyi kanıtlamaz, istisna her şeyi kanıtlar: Yalnızca kuralı kanıtlamakla kalmaz, kural sadece istisna sayesinde yaşar.”(1) Yani ‘Egemenliğin yapısı, istisnadan oluşur’ Bu nedenle; gelin şu ‘hukuk devleti’ konusunda genellemeler ve aşkın evrenselliklerden uzak, titiz bir soruşturma yürütelim.

Hukuk Devleti’nin şeklî bir kavram olduğu ve kanunların bağlayıcılığından fazla bir anlam ifade etmediği söylendiğinde mesele yoktur. Konulmuş bir kurala uymakla sınırlanınca , işi eski Yunan’a, ‘Nomos Basileos’ a kadar geriye götürüp, kanunlara uymayı öğütlemeyi, insan topluluklarının köklü ve saygın alışkanlıkları arasında kabul ederek geçebiliriz.

Hatta bu kabul, biraz müstehzi olmakla birlikte, adalet konusunda bile kolay bir çözüm vadedebilir:

ATİNALI – O Halde yasaları çıkaran, bunları çiğneyeni suç işledi diye cezalandıracak ve bunun adalet olduğunu söyleyecektir değil mi?KLEİNAS – Öyle görünüyor.(2)

HUKUK DEVLETİ ve GÜÇ KULLANIMI

Bu basitleştirmenin bile ‘evrenselliğinden’ söz edilemez. Hukuk (yasa) ile yönetme hiçbir zaman ne biricik ne de en yaygın model olmuştur.

Thomas B. Stephens, 1911’den 1927’ye kadar varlığını sürdürmüş Şanghay Karma Mahkemesi ile ilgili incelemesinde; önündeki meselelere tarafsız ve bağımsız bir yargı uygulayacak, önceden belirlenmiş, evrensel ve aşkın hukuk kurallarına dayalı bir ‘Çin Hukuk Sistemi’ olmadığı sonucuna varmıştır.(3) Özellikle de kanunun düzen sağlayıcılığı konusunda Konfüçyüs’ün önemli bir izleyicisi olan Mensiyus (4) karamsarlığıyla dikkat çekicidir: “Eğer bir imparator yasa çıkarmak suretiyle yönetmeye çalışırsa, o zaman insanlar çok geçmeden yasanın doğasını keşfederler ve çevrelerinde çareler üretirler.” (5) Bu görüşe göre yasa çıkarmak düzen sağlamaz, sadece insanların daha kavgacı ve çekişmeli olmalarına yol açar. Elbette arkasındaki büyük tarihsel/toplumsal gelenek tartışılmadan ve yasanın yerini tutan otoriter/paternal hiyerarşi bilinmeden bu sözün anlamı kavranamaz, ama yine de bize öğretebileceği bir şey var: Yasayla ilgili evrensellik genellemesi ve aşkınlık iddiası gerçek olmadığı gibi, sorunlarımızı da çözmez!

O halde yasanın kendisinin değil, sorun çözme biçiminin, yani uygulanmasının ilginç olduğunu fark ederek devam etmeliyiz.

Özellikle hangi yasayı hangi yolla yürürlüğe koyduğunuzdan bağımsız olarak, eğer zor kullanarak o yasanın uygulanmasını sağlayabiliyorsanız düzen kurulmuş demektir. Aklını za hemen dehşet hikâyeleri gelmesin! Yasayı kabul ettirmek ve uygulamak bizim dilimizde ve appliquerloi kavramında olduğu gibi Fransızcada çok belli olmamakla birlikte, zaten bir miktar güç/zor kullanmayı gerektirir.(6) Derrida kavramın İngilizce’sinde bu hususun daha belirgin olduğuna dikkatimi-zi çeker: ‘enforceability’ kavramı İngilizce’de yasanın uygulanabilirliğinden söz etmek için kullanılır. Güç ‘force’ vurgusuyla.(7) Burayı unutmayın, geri döneceğiz.

Adaletin sevgisini kazanmak isteyenlerin, rengi atmış papaz, yargıç ve profesör cüppelerini bir kenara atıp, zırhlara bürünmesinin nedeni de bu olmalıdır. Güzel Tanrıça, cüppe, peruk ve pudraya ilgi duymaz. Her ne kadar sümüklü hukuk,gerekli gereksiz onun adını anmayı marifet saysa da adaletin ilgisini çeken ne yasaların varlığı ne de mahkemelerin söyledikleridir. O, hukukta sadece sözün yerine getirilişinden, yani infazdan etkilenir. Yine infaz deyince aklınıza alıştığınız gibi hemen kötü F tipi İşkence Hapishanelerinizle sokakta adam vurmak gelmesin! Aradığımız; bir sözün yerine getirilmesi anlamında hükmün yürütülmesi, yani tenfiz. Bu söz ister ödül ister ceza hakkında olsun:

“…Ülkesinin kanunlarına 73 ay boyunca hiçbir şekilde karşı gelmediğine dair yeterli kanıt getiren birisi, kişiliğine ve yaşam standartlarına göre kimi ayrıcalıkları ve bu amaç için ayrılmış olan fondan belli bir miktar parayı talep etme hakkına sahipti. Aynışekilde Snilpall veya Kanuni adlarından birini unvan olarak kazanırdı. Ancak bu unvan babadan oğula geçmezdi. Ve bu insanlara bizim yasalarımızda ödülün yeri olmadığını, yalnızca ceza öngörüldüğünü anlattığımda, bunun olağanüstü yozlaşmış bir siyaset olduğunu söylediler. Bu sebeple onların yargı sisteminde, adalet tanrıçasının hassasiyeti, iki önde, iki arkada ve birer tane de yanlarda olmak üzere altı adet göz ile sembolize edilmişti. Cezalandırmaktan çok ödüllendirmeye meyilli olduğunu göstermek üzere de Tanrıçanın sağ elinde içi altın dolu, ağzı açık bir torba, sol elinde ise kınının içinde duran bir kılıç bulunuyordu.”(8)

Adamların sisteminizi neden ‘yozlaşmış’ buldukları gayet açıktır. İktidarı ele geçiren oligarşik kastın beslendiği ve onu besleyen burjuvazi dışında kamunun altın torbasına kimsenin el atamadığı yerde kılıç, yağmalanmış ortak maldan ölmeyecek kadar almaya çalışan yoksulların kafasına iner. Altını zaten tartmadan, yani bir adalete uygunluk tartışması yapmadan yağmalatan tanrıçanızın, cezalandırırken de teraziye ihtiyacı yoktur.

Mevcut zayıf ‘adli ekipman’; yani kesmeyip parçalayan kör kılıç, kör göz ve kör terazi yerine belki siz de küçük insanların önerisini denemelisiniz!

Ayrıca Tanrıçanızı yozlaşmış bulan sadece Lilliputlular da değildir. “İnsanlık kılıcın tehdidini ve tecavüzünü adaletin temeli olarak alamaz. Çünkü adalet her şeyden önce bir erdemdir. Düzenin adaletinin simgeleri, araç ve gereçleri, bir kültür olarak hukukun ve bir erdem olarak adaletin geniş ufkunu kapsamaya yeterli değildir.” denmiştir.(9) Temeli de niteliği de ilkinden farklı bir eleştiri bu. Geniş ufku kapsayacak kadar erdemli ve fakat kılıçsız bir Tanrıçanın, yaşadığımız bu rezil sokakta, güneş battıktan sonra gezmesini biz olsak tercih etmezdik. “Contra vim nonvaletjus: Şiddete karşı hukuk çaresizdir” denmiştir.Burjuva devriminin, ‘özgürlük, eşitlik ve kardeşlik’ kadar meşhur olmadığı için artık pek hatırlanmayan bir başka mottosunda, Robespierre şöyle diyordu: “Erdemsiz terörün kötü olduğunu kabul ederim, ama terörsüz erdem hiçbir şeydir”. Hukuk devletinin rızayı sadece daha ucuz bulduğu için sevdiğinin hepimiz farkındayız. Ama bu asli olanın hâlâ ‘zor’ olduğu gerçeğini değiştirmez. Anlayacağınız karşımızdakiler hiç tekin tipler değil, kılıçsız gezmek tehlikeli olabilir.

Tam da bu yüzden bizim sevgisini istediğimiz Adalet; güzel yüzünü kendisini iğfal etmek isteyen düşmanlarından, yani adliye ve polis teşkilatından saklamak için kâr maskesi takmak zorunda kalsa da gözlerini, hep doğru yere vurduğunu görebilmek için, açık tutar. İşte yoksulların sevgisine layık bir Dike…

 

(1) Schmitt, Carl, Siyasi İlahiyat, Çev.: A. Emre Zeybekoğlu, Dost Kitabevi, Ankara 2010.

(2) Platon, Yasalar (Nomos), 714d.

(3) Hoff, Tobby E., Modern Bilimin Doğuşu ve Yükselişi ‘İslâm Dünyası, Çin ve Batı, Çev.: İnan Kalaycıoğulları ve ark., Epos Yay., 2008.

(4) İÖ 371, 289.

(5) Hoff, a.g.e., s.353 vd.

(6)Derrida, Jacques, Yasanın Gücü, Otoritenin Mistik Temeli, içinde Şiddetin Eleştrisi Üzerine, Haz. Aykut Çelebi, Metis Defterleri, 2010, s.69–70.

(7) Derrida, a.g.m. (Çeviren Zeynep Direk’in dipnotu).

(8) Swift, Jonathan, Gulliver’sTravels (Gulliver’in Seyahatleri), Collcotr’s Library CRW Publish Limited Edition, s. 66, 67, bölümün çevirisi için Emrah’a teşekkür borçluyuz.

(9) Ökçesiz, Hayrettin, Hukuk ve Siyaset geriliminde hukuk kültürünün

yapısı üzerine yedi üçüzlü bir açıklama’ HFSA 7. Kitap